45 Görüntülenme
And Life Goes On 1992
7.9 IMDB Puanı

And Life Goes On 1992

(And Life Goes On)
  • Yapım Yılı
  • Ülke
  • Film Süresi 95 dakika
Senaryo Abbas Kiarostami
Ödüller 1 ödül & 2 Adaylık.
"And Life Goes On" (1992) Üzerine Bir İnceleme: Gerçeklik, Sinema ve Umudun Sessiz Tanıklığı
Giriş

İranlı usta yönetmen Abbas Kiarostami’nin 1992 tarihli filmi And Life Goes On (Zendegi va Digar Hich), yalnızca bir sinema eseri değil; sinemanın gerçeğe, insanlığa ve umuda nasıl tanıklık edebileceğini sorgulayan bir düşünsel yolculuktur. 1990 yılında İran’ın kuzeyini vuran ve 50.000’den fazla insanın yaşamını yitirmesine neden olan yıkıcı depremden sonra çekilen film, felaketin hemen ardından doğanın ve insanların hayatı yeniden kurma çabasını yalın bir dille anlatır. Kiarostami’nin “Koker Üçlemesi”nin ikinci filmi olan bu yapıt, gerçeklik ile kurgu arasındaki sınırları bilinçli olarak bulanıklaştırarak, sinemanın özüne dair derin sorular yöneltir.

Konu Özeti ve Yapısal Kurgu
Filmde, Kiarostami’yi temsilen ismi verilmeyen bir yönetmen ve onun küçük oğlu, önceki filmi Where Is the Friend’s House?’da oynayan çocuk oyuncuları bulmak için deprem bölgesine doğru bir yolculuğa çıkar. Yıkıntılar arasındaki bu arayış, zamanla sinemasal bir “arama metaforu”na dönüşür: Sadece çocukları değil, aynı zamanda insanın direncini, yaşamın sürekliliğini ve sinemanın tanıklık gücünü ararlar.

Film, klasik dramatik yapının tersine, büyük olaylar ya da çatışmalar içermez. Bunun yerine, yıkıntılar arasında yolculuk yapan arabada yapılan sade diyaloglar, bölge halkının sessiz ama dirençli varoluşları ve doğanın dingin ama kayıtsız akışı vardır. Bu yapısal sadelik, sinemanın “gerçekliği” temsil etme biçimine yönelik Kiarostami'nin bilinçli bir tercihidir.

Gerçeklik ve Kurgu Arasındaki Belirsizlik
And Life Goes On, belgesel ile kurmaca arasındaki sınırda konumlanır. Filmde görülen pek çok kişi, gerçekten depremzede olan ve kendi hayatlarını anlatan bireylerdir. Ancak bu insanlar, yazılı bir senaryo içinde yönetmenin çizdiği kurguya da dâhildir. Kiarostami bu hibrit yaklaşımıyla, Jean-Luc Godard’ın deyimiyle “gerçeğin saniyede 24 kareyle yansıtılması”nın peşine düşer.

Bu yöntem, seyirciyi pasif bir gözlemci olmaktan çıkarır ve sürekli olarak şu soruları sordurur: Bu sahne gerçek mi? Bu insan gerçekten bunları yaşadı mı? Bu yolculuk bir belgesel mi, yoksa ustaca yazılmış bir kurgu mu? Kiarostami, bu soruların cevabını vermez. Çünkü onun sineması için önemli olan, gerçekliğin kendisi değil, gerçekliğe yaklaşma çabasıdır.

Tematik Derinlik: Hayat, Ölüm ve Direniş
Filmin merkezinde, insani bir felaketten sonra dahi “hayatın devam etmesi” teması vardır. İnsanlar evlerini, yakınlarını kaybetmiş olsa da çay demlemeye, futbol oynamaya, evlenmeye ve anlatmaya devam eder. Bu noktada film, İran halkının kolektif direncine bir saygı duruşu niteliğindedir.

Kiarostami burada ahlaki ya da melodramatik bir bakıştan uzak durur. Ölenlerin ardından gözyaşı döken trajik sahnelerden ziyade, yaşamın ufak detaylarına odaklanır: Bir çocuğun oyuncakla oynaması, bir annenin çamaşır yıkaması ya da bir çiftin evlenme hazırlığı gibi. Bu detaylar, “büyük felaket”e karşı “küçük hayatlar”ın zaferini simgeler.

Sinematografi ve Anlatı Biçimi
Kiarostami’nin imzası haline gelen sabit ve uzun planlar, bu filmde de belirgindir. Yol boyunca ilerleyen arabanın camından görülen yıkılmış köyler, doğa manzaraları ve konuşan insanlar, birer “sinematografik tablo” olarak sunulur. Kameranın müdahale etmemesi, seyircinin kendi gözlemini oluşturmasına olanak tanır.

Ayrıca, yönetmenin sinemasal araçları sadeleştirmesi —doğal ışık, amatör oyuncular, diyalog yerine sessizlik— filmde neredeyse bir minimalist sinema dili oluşturur. Bu sadelik, sinemanın özü olan “gözlem”i ön plana çıkarır.

Metasinema: Sinema Üzerine Bir Film
And Life Goes On, aynı zamanda sinema üzerine bir filmdir. Yönetmen karakterinin geçmişte çektiği filmi “arıyor” olması, aslında sinemanın kendi geçmişine ve temsil ettiklerine yönelik bir içe bakış işlevi görür. Bu yönüyle film, sinema tarihine, anlatı biçimlerine ve seyirci-algı ilişkisine dair çok katmanlı bir sorgulama içerir.

Filmdeki yolculuk, yalnızca fiziksel bir seyahat değildir. Bu aynı zamanda sinemanın anlamına, tanıklık gücüne ve etik sorumluluğuna yapılan bir düşünsel yolculuktur.

Sonuç: Sinemanın Sessiz Direnişi
And Life Goes On, büyük olaylar anlatmak zorunda olmadan, büyük etkiler bırakabilen bir film örneğidir. Abbas Kiarostami, bu filmle sinemanın estetik, etik ve insani boyutlarını bir araya getirir. Filmde ne kahraman vardır ne de kötü karakter; yalnızca insanın hayatta kalma ve hayata tutunma çabası vardır.

Kiarostami’nin kamerası bir “gösteren” değil, bir “tanık”tır. Ve bu tanıklık, insanlığın en yalın ve en evrensel haliyle —acı karşısındaki umudu— gözler önüne serer. And Life Goes On, yalnızca İran sinemasının değil, dünya sinema tarihinin de en insancıl ve en derinlikli eserlerinden biri olarak kabul edilir.